Hapishanede LGBTİ+ olmak: “Bitmeyen bir tecrit”

Ece Çelik

Şiddet, tecrit, yaftalama, izolasyon… Türkiye’de hapishanede LGBTİ+ mahpusların yaşadığı insan hakları ihlallerinden sadece birkaçı. LGBTİ+ mahkumlar temel ihtiyaçlarını karşılamak için bile büyük bir mücadele verirken keyfi disiplin cezaları ve hastanelerde ayrımcı muameleyle karşı karşıya kalabiliyorlar.

Bu yıl 32’nci kez düzenlenen LGBTİ+ Onur Haftası kapsamındaki etkinliklerden biri de Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) tarafından gerçekleştirilen “Mahpus LGBTI+’lar” paneliydi. 2006 yılında hapishanelerde yaşanabilecek insan hakları ihlallerini önlemek ve hapishanelerin uluslararası insan hakları standartlarına ulaşması için çalışan CİSST’in ana çalışma alanlarından biri LGBTİ+ mahkumların yaşadığı hak ihlalleri.

CİSST ekibi panelde, LGBTİ+ mahpusların hapishane personeli tarafından yaşadığı ayrımcılık ve şiddet, trans mahpusların hormon tedavisi ve cinsiyet uyum süreçleri gibi özel sağlık ihtiyaçlarına ve psikolojik desteğe erişimdeki zorluklar, LGBTİ+ mahpusların yaşadıkları riskler ve ihtiyaçlardan bahsetti.

“Fiili tecrit yaşıyorlar”

DW Türkçe’ye konuşan CİSST LGBTİ tematik alan temsilcisi avukat Ayşe Ceyhun LGBTİ+ mahpusların diğer mahkumlarla bir arada tutulduklarında LGBTİ+ olduklarının anlaşılması halinde can güvenliklerini tehlikeye atacak şekilde çeşitli şiddet ve ayrımcılığa maruz kaldıklarını söylüyor. LGBTİ+ olduğuna ilişkin sağlık raporu bulunan veya kimliği ya da yönelimi bir şekilde anlaşılmış mahpusların yönetim tarafından güvenlik gerekçesiyle diğer mahkumlardan ayrı tutulduklarını anlatan Ceyhun, bu durumun LGBTİ+ mahpusların fiili tecrite maruz kalmasıyla sonuçlandığını belirtiyor.

LGBTİ+ mahpuslar hapishanede LGBTİ+ koğuşu bulunması halinde bu koğuşlarda, bulunmaması halinde ise tek kişilik hücrelerde tutuluyorlar.

Ceyhun, tecrit edilen LGBTİ+’ların sosyal etkinliklere katılamadığını görüntülü görüşme yapamadığını, havalandırma ve telefon saatlerinin kısıtlandığını anlatıyor. Tek kişilik koğuşlara alınan LGBTİ+’lar koğuşlarda bulunan televizyon radyo gibi olanaklardan da yararlanamıyorlar.

Ceyhun, çoğu zaman dışarıdan maddi desteği bulunmayan mahpusların hapishanede çalışma hakkından mahrum bırakıldığını vurgularken bunun derin bir yoksulluk yarattığını söylüyor.

Pek çok mahkum kimliğini saklıyor

CISST’in raporuna göre 2023 yılında LGBTİ+’larla ilgili 311 vaka yaşandı. Mahkumlarla mektuplaşarak ve avukat görüşmeleri yoluyla konunun takibini sağlayan CİSST, yaşanan hak ihlallerini tespit ettikten sonra gerekli kurumlara resmi başvurular yapıyor, raporlama çalışmaları yürütüyor, mecliste soru önergesi verilmesini sağlıyor. Ayrıca açık cezaevindeki mahkumların ve mahpus yakınlarının ulaşabileceği bir telefon hattı bulunuyor. 2023 yılında 98 LGBTİ+ mahkum kurumla iletişime geçti, CİSST bu alandaki hak ihlallleriyle ilgili 206 mektup aldı.

Ceza infaz kurumlarında tutulan hükümlülerin cinsel yönelimleri ve detaylarına ilişkin herhangi bir istatistiksel veri bulunmuyor. Ancak hükümetin 2022 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) görülen bir davada sunduğu eylem raporunda farklı cinsel yönelime sahip mahpusların sayısını 255 olarak belirtti.

LGBTİ+ olmanın bilinmesinin cezaevi koşullarında yarattığı riskler sebebiyle çok sayıda mahkumun kimliklerini sakladığı düşünülüyor.

Hastanede ayrımcılık

Cezaevi içerisinde kimliklerinin anlaşılması halinde LGBTİ+’ların büyük bir yaftalanmayla mücadele ettiklerini anlatan Ceyhun, infaz koruma memurları veya jandarma tarafından ayrımcı muamele, psikolojik ve fiziksel işkenceye maruz bırakılabildiklerinin altını çiziyor. Hastaneye gittiklerinde veya cezaevinde doktorlar tarafından ayrımcılığa uğrama vakalarının görüldüğünü anlatan Ceyhun, LGBTİ+’ların yaşadıkları sorunları sağlığa erişimde güçlük, keyfi disiplin cezaları gibi örneklerle çoğaltmanın mümkün olduğunu söylüyor.

CİSST Derneği üyesi ve insan hakları savunucusu Meriç Doğan engelli, kronik hastalığı olan, HIV’le yaşayan, etnik azınlığa mensup olan ya da ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olan LGBTİ+’ların çok katmanlı ayrımcılığa maruz kaldığını söylüyor. Hapishanede geçirdikleri sürecin etkilerini mahpusluktan çıktıktan sonra topluma uyum sağlama sürecinde de yaşadıklarını belirten Doğan, “Hem mahpusluk geçmişleri hem de LGBTİ+ olmalarından dolayı toplum içerisinde ikincil bir suçlulaştırmaya maruz kalıyorlar” diyor.

“İntihar riski artıyor”

LGBTİ+ mahpusların diğer mahkumlara göre ekstra tehdit altında hissettiklerini vurgulayan Ceyhun, güvenliğin sağlanması gerekçesiyle yarı tutulan mahpusların infaz koruma memurları tarafından ihlale maruz kalmaya daha açık hale geldiğini bunun da yeni bir güvenlik sorunu yarattığını ifade ediyor. Ceyhun, fiili tecritin mahpusların psikolojik ve fiziksel sağlığını etkilediğini ve bunu yaşayan kişilerde intihar riskini artırdığını gözlemlediklerini belirtiyor.

Meriç Doğan söz konusu LGBTİ+ mahpuslar olduğunda insan hakları konusunda güvenli ülkeler olarak görülen Belçika, Hollanda gibi ülkelerin bile sınıfta kaldığını söylüyor. İnsan hakları standartlarının yerel düzeyde uygulanabilir olmalarının kritik olduğunu belirten Doğan, İngiltere ve ABD’de LGBTİ+ mahpuslarının haklarını koruma ve iyileştirme konusunda daha kapsamlı politikalar ve uygulamalar geliştirildiğini söylüyor.

AİHM 9 Ekim 2012 tarihinde Türkiye’de LGBTİ+ bir mahkumun güvenlik gerekçesiyle sekiz ay boyunca tecrit altında tutulması hakkında mahkumiyet kararı vermişti. Mahkeme Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin işkence yasağını üzenleyen 3. maddesinin ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. madesinin ihlal edildiğini belirtmişti.